## LEFKOŞA'DA MEVLEVİ MÜZİĞİNİN TARİHİ
Osmanlı İmparatorluğu, 1570-71 yıllarında Kıbrıs adasını fethettikten sonra, adaya İslam dini ile birlikte cami ve tekke müziği de getirilmiştir. Camilerde, çalgı kullanılmadan, belli bir makam ve usulle okunan mevlit, ilahi ve ezanların yanı sıra, tasavvuf müziği de Lefkoşa'da kurulan Mevlevi Tekkesi'nde çalınmaya başlamıştır.
Mevlevi dervişlerinin sema ayinlerinde çalınan Mevlevi müziğinde başlangıçta ney ve tambur enstrümanları kullanılırken, daha sonra keman eklenmiş ve kudüm vurmalı çalgı olarak kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nde tekkeler 1925'te kapatılmasına rağmen, Mevlevi müziği Lefkoşa'da çalınmaya devam etmiştir.
Mevlevi Şeyhi Celâleddin Saffet Dede'nin 1933'te ölümünden sonra, Evkaf Murahhası Münir Bey, tekkenin kapanmasına karar vermiştir. Bunun üzerine, sayıları 10’u geçmeyen Mevlevi dervişleri imza toplayarak valiye başvurmuş ve 1934'te Şam'dan Selim Dede'nin tekkeye atanmasını sağlamışlardır. Selim Dede'nin Aralık 1953'te ölümünden sonra, boş kalan bu görev, Evkaf Murahhası Kemal Bey’in ayrılmasından önce, Hafız Şefik Efendi’ye verilmiştir.
Hürsöz gazetesinin 10 Kasım 1954 tarihli Çarşamba nüshasında şu haber yer alır: “Geçen Pazar günü öğleden sonra 2.30'da Mevlevi Tekkesi'nde sekiz semazen ve keman, ut ve kudüm eşliğinde şeyhleri Hafız Şefik Efendi yönetiminde alışıldık mukabele gerçekleştirilmiştir. Yoğun bir kalabalık ve 20 kadar yabancı bu ayini sessizlik içinde izlemişlerdir.” Gazete, programın Pazar günü tekrar edileceğini yazmıştır. Nitekim Yavuz, 16 Kasım 1954 tarihli Halkın Sesi gazetesindeki köşesinde “Keman, ut, dümbelek -Bu üç enstrümanla geçen Pazar günü Mevlevi Tekkesi'nde yine bir mukabele yapıldı ve "Nat-ı Şerif" okundu” diye yazmıştır.
Bu, belki de tekke’deki son Mevlevi müziği icrasıydı, zira sonraki gazetelerde bu konuda başka bir haber yer almamıştır.